11 Ekim 2013 Cuma

KARDEŞİMİN HİKAYESİ

Romanlarda Mantık Aramak

Zülfü Livaneli’nin eserlerini, köşe yazılarını takip eden okurlarından  biriyim. Son olaylar, kendisinin geçmişte verdiği toplumsal mesajlar ve saptamalarının ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Çok iyi bir kalem, hem müzik hem edebiyattaki ustalığını saygı ile anıyorum. Hatta bazı gözlemlerini ve anılarını anekdot olarak kullanıyorum diyebilirim. O bilmese de kendisine olan iyimser duygularım nedeni ile yanlış/eksik anlaşılmayacağımı umuyorum. Hele de bazı şarkıları kalbime sızmış, dilime dolanmışken!

Kardeşimin Hikayesi “Aşk, bir uçurum kenarında gözü bağlı yürümektir.” sloganı ile tanıtıldı ancak kitapta aşk yoktu sanki. Ana tema, kaybedilmiş değerlerimiz, beynimizin yanılsamaları ya da yaşamdan “tuhaf” kesitler gibi bir yönlendirme ile öne çıkabilirdi diye düşünüyorum.  Tuhaf da değil çarpık diye düzeltmeliyim. Neden derseniz;

  • Kitapta kocasını aldattığı varsayılan ve bıçaklanarak öldürülen bir kadın var. Koca onu o kadar seviyor ki, aldattığı erkekleri bulup, onlarla mutlu olup olmadığını merak ediyor. Karısının tenini seven, bedenine sarılan, sevişen erkeklerin hislerini öğrenmek istiyor. Bunu da aşkın en üst noktası, “kıskanmayı unutmak” diye tanımlıyor(!)
  • Sevdiği kıza kavuşamamış, neredeyse bir hayali sevmiş olan Mehmet karakterinin sevdiği kadın olan Olga ile ilişkisinin tanımı çok dar. İkisinin birebir yaşadığı ne ruhsal ne de bedensel birlikteliğe ait bilgi yok. Birbirlerini ne kadar tanımışlar,, duygularını hangi dille paylaşmışlar? Kadın erken ilişkisinin verdiği ruhsal ve fiziksel doyum hangi düzeyde oldu ki uçurumun kenarında gözü kapalı yüründü? Olga’nın bazı anlarda sağlıklı olamadığından söz ediliyor. O zaman duygularının gerçekliği nedir, erkek tarafından karşılık bulunmamış platonik sevda,  aşk olabiliyor mu? Ne yaptığını bilemeyen, hatırlamayan bir kadın için tutku değil de şefkat duygusu ağır basmaz mı?
  • İki kadın arasındaki aşk çok yüzeysel ve itici bir tanımla aktarılıyor. Taraflardan birisinin kıskançlığı ile erkek karakterinin yaşadığı dramın tüm sürece yansıması çok abartılı.
  • Beynimizin olayları nasıl farklı algıladığını, insanın isterse yaşamını nasıl radikal olarak değiştirebileceğine dair örnekler var fakat kitabın ana kurgusu ile ilgisi tartışılır. Psikolojik sorunların insanlara istem dışı şeyler yaptırabilmesi mümkün, ancak araya sızan yapay unsurlar var.
  • Bunlardan da öte usta bir yazardan beklenmeyen anlatım biçimlerine rastladım ki kitapla ilgili benim hayal kırıklığım böyle başladı sanırım. Çok fazla marka adı kullanılmış. Sıfatlarla açıklanabilecek kavramları ürün yerleştirme yöntemiyle öne çıkarması şaşırtıcı doğrusu. Örneğin hiç viski, votka içmemiş, etiketler arası lezzet ayırımının farkında olmayan bir okur için satırlardan aklında kalan ne olur? Pahalı bir içki ile ucuzu arasındaki  fark marka belirtmeden de anlatılabilirdi.  Ipad mi tablet mi  demeli; aradaki fark selpak ile kağıt mendil örneği gibi.
  • Başka bir gözlükle baktığımda “erkek karakter” örneklerinin neredeyse hepsi ağır eleştirilere açık,  karizma ya da güven duygusu hiç olmayınca daha mı ilginç oluyor acaba? Çelişkili tutumlar yorucu olmuş. (romanlarda  gerçek yaşam algıları dışına çıkılabileceğinin farkındayım elbette. Psikiyatrik analizler ve sentezlere atıfta bulunmak yetmemiş. )

Özetle, kitaptaki kurgudan, yaşamdan gerçek öğeler bulunmamasını dileyecek kadar yorgun ayrıldım. Değişik olmak ile marjinallik aynı şey mi? Kayıpların büyüklüğü  hep  uçlara  mı iter kişiyi?

Görüşlerimi, amacımı ve haddimi aşmadığımın farkında olarak açıkladım. Sanatçıların topluma ulaştırabilecekleri mesajları önemsiyorum, bu yüzden paylaşma gereği duydum. Sanatın her dalında olduğu gibi edebiyatta da tarafların içtenliği esas olmalı.  Okur-yazar sorumlulukları farklı  dağılıyor elbette ancak elinde kalem olanın yönlendirme gücü var. Ben ürünü orijinal baskısı ile alıp, emeğe saygı duyuyorsam yazar da ortaya çıkan eserine dışarıdan bakabilmeli ve popülist yaklaşımdan etkilendiğini görebilmeli.  

Üzülerek söylemeliyim ki bu kitap ile hayal kırıklığına uğrayan tek okur ben değilim. Serenad’ta gerçek bir hikayeye tutunarak aktarılan duygular çok etkileyiciydi. İyi ki o daha önce basılmış, son eseri okuyanlar diğer yayınlanan eserlerine ön yargılı bakarlardı.

Sevgilerimle

 

Bilge SEZER ÖLMEZ

 

2 yorum:

  1. “Anlatımınız ve eleştiri tarzınız, eleştirilerde değindiğiniz noktalar o kadar etkileyici ki,etkilenmemek elde değil... İyiki artık yanınıza uğrayamasam da bilgisayarımdan takip edebileceğim ve size dokunduğumu hissedebileceğim bu sosyal paylaşım sayfanız var.Elinize sağlık...”

    YanıtlaSil
  2. O kadar akıcı bir dille yazmışsın ki, bir nefeste okudum.
    Muhteşem bir eleştiri, keşke kitabi okumuş olsaydım diye geçirdim, senin eleştirini okurken.
    Durma hep yaz... İncitmeden, her derdini anlatmışsın, yapıcı bir eleştiri. Eğer Livaneli okursa senle yüz yüze bile görüşmek ister belki.

    YanıtlaSil