28 Mart 2014 Cuma

HANGİ GEZEGENDE BÜYÜDÜK ACABA?

FARKLI GEZEGENLER

Yıllar önce kadınlar ve erkeklerin farklı gezegenlerden olduğunu anlatan kitap serileri yayınlanmıştı, karşı cins ile yaşanan iletişim kopukluğunun analizi yapılıyordu. "Erkekler ne söylüyor kadınlar ne anlıyor" konusu hala güncelliğini koruyor. Çünkü insanlık kadar eski olan bu sorunu tam olarak çözen veya adlandıran bir bilgin çıkmadı henüz. Sorunların kaynağını, değişik  gezegenlerden gelmiş olmaya bağlayan da var biyolojik yapı taşlarına bağlayan da! Tek ortak nokta, herkesin anlaşılamamaktan şikayetçi ve kırılgan olarak yaşaması sanırım.

Taraflar olarak çoğu zaman birbirimizi anlamıyoruz gerçekten;  kadın ve erkeğin radikal bir olaya dahi aynı tepkiyi veremediğini görmüşsünüzdür. Kadınları çözdüm diyen erkek zaten yok gibi (olgunluk dönemini yaşayanlar hariç) Aynı şekilde beraber olduğu erkeğe son derece anlayışlı davranan, insan olmak ile dişiliği birbirine karıştırmayan kadın tipi de bir o kadar az galiba. Erkekler daha sade ve gerçekçi, kadınlar daha karmaşık ve duygusal görünüyor.

“Eşim ile aynı gezegenden değiliz” lafını çok kişiden duymuş veya bizzat hissetmişsinizdir. Birkaç örnek ile bakalım isterseniz.

Kadın, özenle hafta sonu kahvaltısı hazırlar.(Eşinin, evlilik boyunca bir kez bile kahvaltı hazırlamadığı erkekler bu madde tanımına girmiyor doğal olarak) Hafta içinde, işe, okula yetişme gibi telaşlar olduğundan, zaman dardır, ev halkı atıştırıp çıkar, hatta çoğu evde kahvaltı bile yapılmaz. Kadın, hafta sonunda kahvaltı eşliğinde uzun bir sohbet hayal etmiştir aslında, konuşulacak paylaşılacak o kadar çok şey birikmiştir ki. Oysa kocası hızlıca yer ve sofrada gazete okumaya başlar.(o da ne! Kadın yumruk yemiş gibi olur; ya gözü dolar, ağlamamak için dudağını ısırır ya da söylenmeye başlar. İyi niyetle kurulan sofradaki yiyecekler iki tarafa da zehir olur. Özellik de çocuklara !) Erkek bunun neden yanlış olduğunu anlayamaz, bir Pazar günü kendi evinde gazete bile okuyamayacak mıdır? Morali bozulur, eleştirilmek ağrına gider ve “Suç bende ki seninle aynı masada oturuyorum” diyerek kendini savunur. Kadın ise kalp kırıklığını şiddetle hisseder ve sarsılır.(gazete yerine telefon/ tablet demem daha uygun olacaktı)

Erkekler, bırakın birlikte alışveriş yapmayı, özel günlerde bile eşlerine hediye almayı sevmezler. Kimisi fazla zaman ayırmadan ödevini yapar geçer, kimisi ise para verip kendin al, ben anlamam der.  (Eşinin ayakkabı numarasını, kıyafet ölçülerini genelde bilmezler, takı seçerken de eşinin stilini yakalamak zor gelir onlara) Erkek, emek ve zaman harcayıp aldığı hediyenin beğenilmeyeceğine emindir, fakat eli boş giderse de suçlanacaktır. (ben değil erkekler böyle söylüyor) Erkek, karısına “içimden geldi aldım, iki beden küçük/büyük olsa da o kazağı giysen, ayağına olmayan ayakkabı için de bir kez olsun teşekkür etsen, ne olur yani, üst üste aynı hediyeyi alsam da şaşırmış, mutlu olmuş gibi davransan” diye sitem etmek ister. Kadın ise hediye almayı sıradanlaştırmaz,  çarpıcı seçenekleri arar, bulur. Kadınların daha isabetli armağanlar seçebilmesini, sürprizler yaratabilmesini de genlere/hormonlara bağlamıyorsunuz diye umuyorum.
  
Erkek, karısına asılan erkeğin ağzını burnu kırarsa, hemcinslerince alkışlanır, takdir edilir. “Erkek adam namusuna sahip çıkar tabii ki” diye saygı görür bir de. Kadın ise kocasına musallat olmuş bir yosmayı tokatlasa skandal yaratmakla suçlanır. Bu konu hassastır milyonlarca davranış seçeneği vardır, erkek ve kadın aynı gözle değerlendiremez. 

Erkek, evden çıkarken yatağın düzeltilmiş olmasına dikkat eden karısına , “ne gerek var akşama yine bozulacak” diyebilir, o kadar rahattır.  Evin dağınık olmasında nasıl bir sakınca olduğunu gerçekten anlayamaz. Yaşayan ev dağınık olmaz mı? diye düşünmekte haklıdır.

Kadın üst üste gidilecek davetlerde aynı elbiseyi giymeyi imaj kaybı hatta yoksulluk belirtisi olarak kabul eder, morali bozulur hemen. (aksini düşünen kadın çok az)  Erkek ise son anda giyinir, bazen kravatını bile değiştirmez, söz konusu etkinliğe de gönlü rahat olarak güle oynaya gider. 

Erkeğin özel yaşamının hareketliliği için aşık olmasına gerek yoktur, kadın ise illa ki duygusallık arar. (başlı başına bir metin konusu olduğu için örneklemedim.)

Dikkatimi çeken birkaç örneği tarafsız olarak yazdım, dikkat ederseniz sadece erkekleri eleştirmedim. Anlayamama/anlaşılamama hali, konular değişse de her evde yaşanıyor. Çiftlerin konulara yaklaşımı arasındaki farklar gerçekten tez konusu olacak kadar çarpıcı. Peki, nedenlerini merak eden var mı? Mutsuz olduğumuz halde anlaşılmamayı nasıl kabulleniyoruz diye düşünüyor musunuz? Hemen doğa farkı diyebilirsiniz. Bence, tüm sorunların doğuştan gelen bir özellik olduğuna inanmak veya kişilik özelliklerini DNA dizilimlerine bağlamak doğru değil. Farklı algıların tek başına hormonlar ile ilgili açıklanamayacağını düşünüyorum. (Sadece ülkemizde değil tüm toplumlarda karşı cins ile iletişimin sağlıklı olabilmesi için ciddi çabalar harcandığına göre bu sorun sahiden önemli.) Biraz detaya inince doğduğumuz gezegenin değil büyüdüğümüz gezegenin çok önemli olgusu çıkıyor ortaya. Kadın ve erkeklerin farklı gezegenlerden geldiğini düşünürken aslında, anne ve babaların bilmediğimiz bir gezegenden geldiklerini fark ediyoruz.   Bireyler, çocuk ve gençlik dönemlerinde normal iken anne ve baba olduklarında başka dünür olduklarında ise bambaşka insanlar oluyorlar. Ebeveynler iletişim kopukluğu yaşarken farkında olmadan gelecek neslin yaşamını da ipotek altına alıyor.

Kadının/erkeğin yakındığı konulara bakın, nesillerdir aynı sorunlar devam ediyor. Çoğu insan empati nedir bilmeden yaşıyor, böyleyken de erkekler Mars’tan kadınlar Venüs’ten diyerek teselli olmaya çalışıyoruz. (Kısaca tarafların birbirini anlaması olanaksız diyoruz) Ben de anneler Venüs’ten geldiyse erkek çocuklarına bu gezegenin ruh halini neden anlatmıyor, öğretmiyor diye merak ediyorum. Anne, oğluna, kadınların kırmızı çizgilerini anlatabilir, eleştirildiklerinde hoşgörü ile dinlemeyi öğretebilir. Aynı şekilde babalar da kızlarına Mars’taki erkeklerin çok saf olmadıklarını, banka niyetine kullanılmadıklarını ve kendi anneleri ile ilgili sorunları küsmeden dinlediklerini anlatabilir.

İlişkilerimizde anlayamadığımız, kabul edemediğimiz her davranışın ipucu çocuklukta saklı. Aksini iddia edenler olabilir elbette, bana göre iletişim ağımız büyürken izlediğimiz örneğe göre şekilleniyor. O örneğin niteliğine göre de dünyada veya galaksinin herhangi bir adresinde duruyoruz. (Dünyada olanlar şanslı) Her şeyi hormonlara ve DNA dizilimine bağlamak yerine aile için eğitim sürecini mercek altına almak gerekli düşüncesindeyim. O zaman aynı gezegende yaşamak mümkün olabilir, iletişimde olmak  sağlıklıdır.

Bilge SEZER ÖLMEZ

not: görsel http://nypost.com/2014/02/26/nasa-announces-mother-lode-of-new-planets sitesinden alınmıştır

1 yorum:

  1. Sevgili Bilge,
    paylaşımın için seni yürekten kutluyorum.Eline gönlüne sağlık.Yazmaya devam etmelisin ama yazdıkların daha çok okura ulaşmalı .Sevgiyle esen kal.

    YanıtlaSil