22 Ağustos 2014 Cuma

DEMOKRASİYİ SİNDİRMEK

         
Demokrasi

Yönetim şekli, demokrasi mi olsun diktatörlük mü diye sorulsa koro halinde elbette "demokrasi olsun" diyeceğiz. Halkın kendi kendini yönetmesinin en ideal yönetim biçimi olduğunu çocukken öğrendik. Öğrendik de, uyguladık mı diye sorulsa bu sefer de aynı koro üzüntü içinde hayır diyecek, hemen içinde olduğu, bildiği haksızlıkları anlatmaya başlayacak. Ben de demokrasiyi hak etmediğimizi düşünüyorum çoğu kez, Hep bildiğimiz, konuştuğumuz şeyler aslında!

Tek yönlü yollara kural ihlalini önlemek için tabelalar konuluyor. Medeni toplumlar için bu uyarı şekli yeterli bir yaptırım. Kimse ters yöne girmez, risk oluşmaz. Bizde ise azınlık kurala uysa da çoğunluk, doğru yönde gitmek için yolunu uzatan sürücüye ahmak der, ne kadar akıllı, iş bilir olduğunu düşünerek aradan sızar. Oysa tek yönlü yolda kapan olsa ve tekerlekler yırtılsa, tüm sürücüler tabelaları pür dikkat ile okur, arsız tipler umursaman tavrını bırakır hemen! Tek yönlü yollara kapan konulsun mu?(yanıt, tabii ki hayır olacak! Ciddi sonuç alınır, sorun çözülür ancak yollara kapan koymak diktatörlüğe daha çok yakışıyor.)

Geri dönüşüm bu toplumda ya anlatılamadı, öğretilemedi ya da bilinçli bir doğasever olmak insanımızı yoruyor. Kazanılacağını bile bile değerli atıkları organik çöp ile atmaya devam eden büyük bir kitle var. Bu konuda ciddi uğraş vermeme karşın yakın çevremde dahi lüzumsuz bir işle uğraşıyorum diye düşünenler olduğunu gözlemliyorum. Donanımlı, duyarlı eğitimli insanların yaşadığı evlerde de ne yazık ki bu konu aşılamamış durumda. Kendi çocuğu için her şeyin en iyisini düşünen anneler atık toplayıcı çocukların elini çöpe daldırıp değerli materyal aramasına üzülmüyor, tiksinmiyor. Aynı anneye getireceği her atık miktarı için ulusal sınav maratonunda, çocuğuna ek puan verileceği söylense bakın komşuların çöpleri bile nasıl ayıklanıyor. (demokraside rüşvet vermek olmaz)

Uçakta cep telefonu kullanmak yasaktır anonsu yapan hostesler bile yaptıkları çağrıdan ümitsizler. Özellikle kalkış ve inişlerde oluşabilecek riskler anlatıldığı halde neredeyse tüm yolcular bu kuralı çiğniyor. Hem de nasıl zevk alarak, nasıl tatmin olarak çiğniyorlar, şaşıp kalıyorum. Sahiden toplumsal bir hastalık haline gelmiş durumda. Akademik eğitim alsa da yasalara uyma bilinci filan dinlemeyenler var, bağımlılık olmuş. Havayolu şirketleri uyarı yapacağına yeni bir uygulama başlatabilir. “Yasak” söyleminin kendinden başka insanlara uygulanması gerektiğini düşünen ve cep telefonunu kasıtlı olarak açık tutan yolcuyu ihbar edenlere uçak biletinin parası iade edilecek denilebilir. Devamında da iade bedelini kural ihlali yapan yolcunun ödeyeceği bir uygulamaya ne dersiniz! Bakın bir tane telefon açıkta kalıyor mu? Daha uçağa yaklaşmadan kapatılır görünmeyecek şekilde saklanır herhalde! (demokraside ihbar olur mu diye sorulsa yine çok sesli koromuz olmaz diyecektir. Peki, can güvenliği mi önemli özgürlük mü diye sorulsa ne cevap verirler bilmiyorum!)

Sigara içmeme kuralı en çok çiğnenendir sanırım. Bana da mı yasak sözü alerjik bir reaksiyon gibi; ters tepki yapmıyor mu size de! Alışveriş merkezlerinde arabasının kapısı çizilmesin diye iki araçlık yere park edip, bunu övünerek anlatanlara sıfat bulamıyorum. Köpeğini gezdirirken kaldırımları ağaç diplerini tuvalet olarak kullanıp temizlemeden bırakanlar, insana saygıdan yoksunlar ama hayvan sevgisi ile dolular.(Dikkat edin kırsaldan örnekler vermiyorum, büyükşehir insanları yapıyor bunları)

En son örneği de kendi sektörümden vereceğim. Projeyi mimarın yaptığı hali ile uygulamak yerine olabildiğince metrekare büyütme hastalığı kronikleşmiş artık. İmar hakkı ne kadar zorlanırsa, kaçak alan ne kadar artarsa başarı o kadar büyük oluyor. Çizen, uygulayan ve satın alan her kesim bu hileli durumdan memnun. Proje dışı ek alan yaratma konusunda çok ilerledik doğrusu. En üzücü olanı ise kaçak yapılaşmaya ceza kesilmesini önleme çabaları sanırım. Düşünün çocuklara eğitim veren öğretmenler, adalet dağıtan yargı mensupları bile bu ayrıcalığı istiyorsa kurallar kim için var? (demokrasi düşkünü olan o koro, kurallara sade ve sahipsiz vatandaş uysun, sen benim kim olduğumu biliyor musun diyor ya da rüşvetle çözümü benimsiyor. Proje dışı alanların yıkılması ve para cezası ödenmesi aşamasında yasa yönetmelik gibi zararlı konulardan uzaklaşıyoruz. Hatta hangi rejim şu sorunu çözecekse referanduma gidelim isterseniz derlerse şaşırmam)

Yukarıda yazdıklarıma hiç takılmadan yaşayan, ilişkilerini ılık tutan insanların çoğunlukta olduğu bir toplumdayız. Eşi kırmızıda geçmiş, ters yöne girmiş, bankadan para çekerken otopark girişini kapatmış ne olur ki! Tepki kornalarını melodi olarak algılıyor olmalılar. Ev dar, sığmıyoruz, mutfak, teras, çatı arası büyümüş kime ne zararı var, gerçi ek peteklerden komşuların haberi yok, eh o kadar da olsun diyenler birbirini uyarır mı? Üstelik bu kadar doğallaşan kuralsızlık, yetkili makamlarda yapılan yolsuzluğu, insan hakları ihlalini, yargıyı yok saymayı benimsetiyor topluma.

Toplum olarak müthiş bir eziklik içindeyiz ve saygı duyacağımız tek şey bireysel kararlarımız, çıkarlarımız olmuş.. Tüm kurallar bana uygulanmadığı sürece var olsun deniliyor. Bakın sosyal medyada yazılanlara, herkes isyan içinde. Kendi içimizde ilkeli olamayıp bizi aşan yolsuzluklara yorum yapıp duruyoruz. Sadece ve sadece kendisine ayrıcalık gerektiği zaman kanunlara, evrensel doğrulara sığınanlar yüzünden geldiğimiz nokta burasıdır. Demokrasi dediğimiz kavramı sindirmiş olsaydık sosyal çöküntü buraya gelir miydi, insan canı/hakkı bu kadar ucuz olabilir miydi?

Duyarlı insanların çoğaldığı yarınlar dileği ile….    

Bilge SEZER                         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder