1 Ağustos 2015 Cumartesi

AYDINLANMA ÇAĞI


Toplumsal çöküşün hızlandığı bu günlerde çoğu insan gibi üzgün, endişeli ve moralsizim. Son zamanlarda, tarihe damgasını vuran Rönesans Dönemi bizim ülkemizde de yaşanabilir mi diye düşünüyorum, yürekten de arzuluyorum.
Avrupa’nın kara cehalet içinde yaşadığı, bilim adamlarının katledildiği ve insanların din ile yobazlaştırıldığı günler nasıl oldu da sosyal refaha, medeniyete ve demokratik bir yaşama dönüştü? İlk yanıt olarak, coğrafi keşifler nedeni ile canlanan ticaret ve sömürgeleşmenin yarattığı ekonomik refahın, Avrupa insanlarına olumlu yansıması denilebilir. Elbette, ekonomik kaygı taşımayan toplulukların bilime, sanata yapacakları yatırım ve bundan alacakları haz ile geçim derdi çeken toplumların bakış açısı farklı olacaktır. Ancak Aydınlanma Çağı’nın tek verisi ekonomik rahatlama değildi. İnsanlar düşünmenin önemini ve kendilerine kattığı değeri keşfetti. Dürtüsel reflekslerin duygular ile yoğrulmasının tadını fark ettiler. Mimarlık başta olmak üzere, sanatın her dalında emeğin, duygunun tasarıma yansımasının nasıl bir ayrıcalık olduğunu deneyimlediler ve yakalanan muazzam gelişmeyi koruma altına aldılar. İnsanlar akın akın, o yıllardaki düşünce yapısına ait binaları gezmeye, eserleri görmeye Avrupa’ya gidiyorlar.  Muhatap olduğumuz toplumsal gelişme ve insanların medeniyeti içselleştirmeleri karşısında yapacak ne çok iş, gidecek ne uzun yol var deyip dönüyoruz. Klasik romanlardan yapılan alıntılarla ya da ünlü düşünürlerin anekdotlarıyla kişisel gelişim tamamlamaya çalışıyoruz hala!

İçinde olduğumuz ahlaki ve siyasi dejenerasyonun örneklerini yazmaya gerek yok. Manşetlerde sonsuz sayıda yayınlanan örnekleri okurken çağlar gerisine koşarak hatta ışınlanarak döndüğümüzü görenler az sayıda olduğu için kendimizi yalnız hissediyoruz. Elimizdeki akıllı oyuncaklar ve sosyal medyanın yüzeysel bağı ile kendini modernleşmiş sayan insanların uyanmasını beklemek uzun sürecek gibi görünüyor. Toplum olarak Aydınlanma Çağı’nın başlamasını yürekten istiyor muyuz? (Emin değilim)
  • Kadın-erkek eşitliği,
  • Mirasın adil olarak bölünmesi gerekliliği,
  • Trafik kurallarının harfiyen uygulanması,
  • Eğitimde, sağlıkta, yargıda ve ticarette dürüst olabilme iradesi,
  • Aykırı veya kaçak betonlaşmayı onaylamama kararlılığı,
  • Doğayı sevmek ve korumak,
  • Çocukların, engelli bireylerin ve yaşlıların ayrıcalıklı olabilmesi, güven içinde yaşayabilmesi
gibi temel konularda doğru olanı yapabilmek için mucize gerekmiyor. Sadece insan tiplemelerinin idealizmde buluşması yeterli olacak aslında. Yozlaşmaktan yakınan ama emek harcamaktan kaçınan kaçak güreşçiler, kişisel olarak büyürken toplumun, ülkenin değerlerini eksilten ufak hesapçılar ya da umudu kalmamış, yaşama öfke dolu mağdurlar ile nasıl yol alınır acaba? Duyarlı, dürüst, insan ve doğa sevgisi ile dolu olup sağduyusunu kontrol altında tutan kitlenin işi çok zor. Onlar, bilimin, akıl yolunun terk edilmesi ile yuvarlandığımız uçurumundan çıkış olamayacağını görüp isyan içindeler. Mucizevi bir lider beklemek, ilahi kuralların devreye girip kötüleri cezalandırmasını ummak yetmiyor artık.

Diyelim ki mucize oldu ve bir anda kurumsallaşmış ülkede bulduk kendimizi. Düzene, çağdaş bir yaşama hazır mıyız? Trafikte uzun bir kuyruğu başka bir yöne gidecekmiş gibi geçip araya sıkışan eşinizin kafasına çanta geçirmek serbest artık! Durak dışı bir noktada inmek istediğinizde kapıyı açmayan şoföre küsmek yok! Sıra numarası ile işlem yapan kurumlarda sizi araya sıkıştırmadığı için yönetici olan arkadaşınıza öfkelenmeyi hak saymayacaksınız. Evinizi proje dışı büyütüp sonra herkes yapıyor belediye bir beni mi buldu demek de yok! Hayvanseverim deyip köpeğinizin tuvaletini yollarda bırakıp sokakları kirletmekten vazgeçeceksiniz. Bankada kısacık bir işim var deyip otoparkın çıkışını kapatmayacaksınız. Eğitim sisteminden yakınıp, yasak olduğu halde okul öğretmenlerden gizli ders vermesini talep etmenin (talebi kabul etmenin de) cezai yaptırımı olacak. Ben iyi şoförüm, içkili araba kullanırım deyip sonra polise rüşvet teklif edince ehliyet tümden elden gidecek. Arabanıza iki yaprak düştü diye komşulardan habersiz ağaç kesmenin mümkün olamayacağını test edeceksiniz. Boşanırken gizli gizli eşten mal kaçırmanın ya da tam tersi çocuğu bahane edip karşı tarafı soymanın ağır bedeli olduğunu öğreneceksiniz. İş yaşamında parasal ilişkileri kurumsallaştırıp, belgeli hale getirmek gerektiğinde ne yani bana güvenmiyor musun söylemlerini unutacağız.

Verdiğim örnekler,  gördüğünüz gibi sadece sizin terbiyeniz ve dünyaya bakış açınız ile ilgili. Bunları aşarsak bizi yeterince temsil edemeyen parlamenterler, yöneticiler ve yolsuzluk olmayacak. Aydınlanma Çağı’nın başlayabilmesi için hepimizin ilkeli bir yaşamın ayrıcalıklı olduğuna inanması ilk adım bence. Her erişkin bireyin çevresine katacağı değerler ile ideal yaşamın ne kadar yakın olacağını görmek, buna inanmak yeterli. Ayrıntılarda ve kişisel kaprislerde boğulmadan ışık dolu günler dileği ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder